T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18/03/2021 tarihli ve 2021/13 Esas 2021/301 Karar sayılı kararı:
(…)
34.Aynı Kanun’un (HMK) 355. maddesinde “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” düzenlemesi mevcut olup,
Bölge Adliye Mahkemelerinin daha etkin ve nitelikli çalışmaları bakımından istinaf dilekçelerinin istinaf nedenlerini içermesi zorunluluğu getirilmiştir.
35. Bu sebeple istinaf sebeplerinin yeterince açık ve tam gerekçeleri ile ortaya konulması gerekir. Bu şekilde sebebi tam olarak belirtilmemiş dilekçelerle yapılan başvuruları Bölge Adliye Mahkemesinin sadece kamu düzenine aykırılık yönünden incelemesi, bunun dışında bir incelemeye tâbi tutmaması gerekir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku Cilt III, İstanbul 2017, s.2223).
36. Kanun`un açık hükmü gereğince, eğer istinaf dilekçesinde, istinaf sebebi belirtilmemişse o husus istinaf sebebi olarak dikkate alınmamalıdır. Çünkü taraflarca getirilme ilkesi (m. 25) istinaf aşamasında da kural olarak geçerlidir(Pekcanıtez, s.2214).
(…)
48.Kararın hukuken sonuç doğurması için tefhim edilmesi yeterli ise de, ayrıca tebliğ edilmesi de gerekir. Çünkü kararın kesinleşmesi ve karara karşı kanun yollarına başvurulabilmesi için tebliğ şarttır (m. 345/1, 361/1) (Pekcanıtez, s.1997).
49. Ancak ilk derece mahkemelerinin tefhim edilen kısa kararında 6100 sayılı Kanun’un 321. maddesi anlamında gerekçe bulunmamasına rağmen kanun yoluna başvurma süresini kaçırmak istemeyen taraflar, gerekçeli kararın açıklanmasını beklemeden kanun yoluna başvurma iradesini ortaya koyan dilekçeler sunmakta olup anılan dilekçeler uygulamada “süre tutum dilekçesi” olarak adlandırılmaktadır.
50.Bu durumda süre tutum dilekçesi vermenin temyiz süresine etkisi olup olmadığı incelenmelidir.
(…)
55.Nitekim 6100 sayılı Kanun’un
“Sürelerin belirlenmesi” kenar başlıklı 90. maddesi;
“Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeple artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklindedir.
56. Aynı Kanun’un
“Sürelerin başlaması” kenar başlıklı 91. maddesi ise
“Süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar.” hükmünü içermektedir.
57. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim tarafından sürenin belirlenebildiği durumlar var olmakla birlikte kanunda belirlenen süreler üzerinde hâkimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır.
HMK`nın “kesin süre” başlıklı 94. maddesinin birinci fıkrasında “Kanun’un belirlediği süreler kesindir.” denilmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.
Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise “Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” hükmü düzenlenmiştir.
58. Kesin sürenin kaçırılması hâlinde,bundan böyle o usûl işleminin yapılması mümkün değildir. Kesin sürenin üzerinden az veya çok süre geçmesi, sonucu değiştirmez. Aksi takdirde, kesin süre ile kesin olmayan süre arasındaki ayırım ortadan kalkar (Pekcanıtez, s.467).
59. Kanun yoluna başvuru süreleri de hâkim tarafından değiştirilmesi mümkün olmayan kesin sürelerdendir ve resen gözetilmesi gerekir. Kesin sürelerin her olayda ve davanın her iki tarafı için de aynı şekilde uygulanması gerekmektedir. Kanun’da, kanun yoluna başvuru sürelerinin arttırılabileceğine ilişkin istisnai bir düzenleme ve imkan da yer almamaktadır. Kanun yollarına başvuru için kesin süre söz konusu olduğundan “makul süre” kavramından da bahsedilmemiştir.
60. Zira Kanun`un taraflara tanıdığı süreler kamu düzenindendir (Pekcanıtez, s.454).
61. Anılan yasal düzenlemelerden anlaşılacağı üzere; süre tutum dilekçesi verilmesinin istinaf başvurusu süresine etki edeceği, süreyi durduracağı veya muhafaza edeceğiyle ilgili 7036 sayılı Kanun’da (ve mülga 5521 sayılı Kanun’da), HMK’da bir hüküm bulunmamaktadır.
62. Bir dilekçe ile kanûni sürenin tutulması veya korunması söz konusu olamaz.
Böyle bir durumda iki ihtimal mevcuttur; ya süre henüz başlamamıştır, o zaman zaten işleyen bir süre olmadığından, o sürenin tutulması veya muhafazası için bir işleme zorlamaya gerek yoktur; ya da süre işlemeye başlamıştır, o zaman da zaten bir şekilde sürenin tutulması veya muhafazası bir ön dilekçe verilerek sağlanamaz süresinde işlem yapılmalıdır, aksi halde hak düşer (Özekes; Hukuk Yargılamasında Süre Tutum Müessesesi Yoktur, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a Armağan, Ankara 2009, s.381-396, s.390).
63. Uygulamada yapıldığı üzere, kısa karara karşı süre tutum dilekçesi adı altında içeriği olmayan bir dilekçe verip ardından ayrıntılı bir dilekçe vermek ise kanunî temeli ve düzenlemesi olmayan, ayrıca hukuka da açıkça aykırı bir durumdur (Pekcanıtez, s.2220).
64.Hukuk Genel Kurulunun 01.10.2003 tarihli, 2003/13-581E., 2003/527K., sayılı kararında da
“Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 435/2.maddesindeki, temyiz sebeplerinin, temyiz dilekçesinin verilmesinden itibaren bir hafta içerisinde verilecek başka bir dilekçeyle bildirilmesine olanak tanıyan hüküm, 2494 sayılı Yasa ile ortadan kaldırılmıştır. Böylece, uygulamada `müddeti muhafaza` olarak adlandırılmış olan müessese de ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla, hukuk yargılamasında, süre tutum müessesesi mevcut değildir” şeklindeki tespit ve değerlendirmelerde bulunularak süre tutum müessesinin yer almadığına vurgu yapılmıştır.
65. İstinaf yoluna başvuru için süre tutum dilekçesi verilmesi, süre tutum dilekçesini veren açısından istinaf nedenlerini belirtir dilekçesini verebilmesi için iki haftalık istinaf yolu süresi sonrasına süre tanındığı anlamına gelmeyeceği gibi, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre sonrasının “makul süre” olarak değerlendirilerek her duruma göre değişen, belirlisiz bir kavramın kabulü ile tarafların yargılama sürecini öngörebilme haklarının ellerinden alınması da kabul edilebilir değildir.
66. Bu durum yukarıda tarif edilen hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkelerine de aykırıdır.
(…)
69.Somut olaya gelince;
İlk derece mahkemesince 21.06.2018 tarihinde karar verildikten sonra davalı (A) vekilince süresinde gerekçeli istinaf dilekçesi ile istinaf yoluna başvurulduğu,
Davacılar vekilinin de kararın 08.08.2018 tarihinde tebliğ üzerine 06.09.2018 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesi verdiği, Davalı (Ö) vekilinin ise kararın tefhiminden sonra 04.07.2018 tarihinde süre tutum dilekçesi verdiği, aynı gün istinaf harçlarını yatırdığı, gerekçeli kararın 08.08.2018 tarihinde tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde gerekçeli istinaf dilekçesi vermediği, istinaf nedenlerini belirtir dilekçeyi 06.09.2018 tarihinde iki haftalık süre geçtikten sonra ibraz ettiği,
Bölge Adliye Mahkemesince davalı (Ö) vekilinin istinaf nedenlerini süresi içinde bildirmediğinden HMK’nın 355. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılarak istinaf başvurusunun esastan reddedildiği görülmüştür.
70. Şu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgulara göre;
İlk derece mahkemesi kararında hükme ilişkin tüm hususların gerekçeli karar ile birlikte açıklanmış olduğu,
istinaf yoluna başvuru süresinin gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren başladığı,
Davalı … vekilinin 7036 sayılı Kanun’daki gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık sürede istinaf nedenlerini belirtir dilekçe vermediği dikkate alındığında;
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davalı … vekilinin süresinden sonra sunduğu gerekçeli istinaf dilekçesine değer verilmeyerek HMK’nın 355. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden incelenmesi gerektiği belirtilerek verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre Bölge Adliye Mahkemesi kararı istinaf yoluna başvuru süresi yönünden incelenmiş, ancak davalı … vekilinin temyiz itirazları ise kamu düzeni yönünden incelenmemiştir. Yine Özel Dairenin bozma kararının uyulan kısımları kapsamında verilen 16.07.2020 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik taraf vekillerinin temyiz itirazlarının da incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenlerle dosya Özel Daireye gönderilmelidir. (…)